William Henry adında bir adamdan bahsedeceğiz bugün. Kendisini araştırmacı mitolog, yazar ve öğretmen olarak tanımlıyor. Tıpkı Indiana Jones gibi... Neden kendisinden bahsetme gereği duyduk sorusunun cevabını anlayabilmek için, bu adamın düşüncelerine kısaca değinmek gerekiyor. Henry, günümüzde bilimin geldiği son noktanın, aslında binyıllar önce tüm insanlık tarafından bilindiğini, şu an tanık olduğumuz bilimsel gelişmelerin, aslında tarihsel dairenin tamamlanışı olduğunu söylüyor.
Bay William, birbirinden farklı gözüken çeşitli mitolojilerin, destanların ve efsanelerin, dünya üzerindeki tüm medeniyetlerin paylaştığı ortak bir sırrın, farklı dillerde anlatımı olduğunu savunuyor. O sır da şu: Samanyolu galaksisinin 'ışığından'gelen akıllı varlıklar dünyaya indi ve çeşitli yıldız kapıları oluşturdu (Kabalistlerin ışığıyla benzer mi?). İnsanlık bu kapıların sırrını çözebilsin diye arkalarında çeşitli ipuçları bıraktılar ve sonra dünyayı terk ettiler. İşleri güçleri yok, ışıktan gelen yabancı varlıklar neden insanların anlaması için yıldız geçitleri inşa eder ve sonra ortadan yok olur, buna Henry'nin açık bir cevabı yok. Ona göre bu kapıların sırlarını keşfetmek, insanlığı toplu olarak tekamül ettirecek. Yani daha üst bilinç seviyesine ulaşacağız (tanıdık geldi mi? Bkz:
Anlamak için felsefe taşı lazım)
Bütün bu hikaye size bilimkurgu senaryosu gibi gelebilir. Hatta 1994 yapımı Stargate adlı filmden alıntı olduğunu bile düşünebilirsiniz. (Şu an yayınlanan ve o filmin hikayesinin üzerine kurulu Stargate-Atlantis adlı dizinin CERN ile olan ilişkisini ilerleyen günlerde inceleyeceğiz.)
Neden iyibilgi bu tür "deli-saçmaları" ile uğraşıyor diye sorabilirsiniz de...Sebebi şu: Henry, yukarıda özetlediğimiz görüşlerinden yola çıkarak, CERN'deki deneyler sonrasında kuramsal fizik alanında yaşanan ve yaşanacak olan gelişmelerin, insanlığın bilinicini açacağını, "yüksek boyutlarla" iletişime geçmemizi mümkün kılarak hepimizi birden tekamül ettireceğini düşünüyor. E ama biz bunu ilk defa duymadık, evanjelikler de, kabalistler de aynı beklenti içersindeler. William Henry'i diğerlerinden ayrı kılan ne?
1) CERN'i ve orada gerçekleştirilen deneyleri ilk elden (orayı ziyaret ederek, oradaki biliminsanları ile irtibata geçerek) takip ediyor. (CERN kampüsündeki Şiva heykeli bilgisi internete onun blogundan yayıldı)
2) ABD'de okült ve metafizikle ilgilenen çevrelerin önde gelen isimlerinden biri. Blogunu incelediğiniz zaman karşınıza Henry Lincoln (Da Vinci Şifresi'nden çok önce Hz. İsa ile ilgili iddiaları Kutsal Kan, Kutsal Kase adlı kitabında dile getiren yazar), Jordan Maxwell (İzlenme rekorları kıran Zeitgeist adlı belgeselin alt yapısını oluşturan kitapların yazarı) gibi isimlerle içli-dışlı olduğunu görüyorsunuz. Kendi imkanlarıyla yayınladığı birçok "eğitim kitabı" ve dvd'si mevcut. Müspet ilimler ile sipiritüel düşünce arasında kurduğu bağlar, pek çok kimse tarafından takip ediliyor, ciddiye alınıyor (Türkiye'de bu tür şeylerin duyulmaması, konuşulmaması ve ciddiye alınmaması onların başka yerlerde konuşulmadığı anlamına gelmiyor)
3) Ve gelelim en önemli sebebe: Bay Henry'nin bir radyo programında geleceğe dair çizdiği bir tablo var ki, şimdiye kadar iyibilgi'nin karşısında durduğu, eleştirdiği hemen hemen bütün değerleri bir araya getiriyor ve bunu insanlık için "iyi" bir gelecek olarak sunuyor.
Nedir o tablo?
Bay Henry'e göre insanoğlu, şu an CERN sayesinde bir teknolojik sıçrayış eşiğinde. Tek-boyutlu, organik, "offline" (bağlantısız) bir bünyeden, çok-boyutlu yarı-dijital "online" bir bünyeye dönüşmek üzereyiz. Nasıl antik ilim doğayı dört temel element üzerine oturtmuşsa (ateş, hava, su, toprak), modern teknoloji de dünyayı yeni dört temelin üzerine oturtmak üzere. Bu elementler: Gen, byte, nöron ve atom. Williams bunlarla insan doğasının nasıl değeşeceğini söylememiş ama biz daha önce söylenenlerden yola çıkarak, bir düşünce egzerzisi yapalım:
- Genetik bilim sayesinde insanın yapı taşları DNA ile oynanacak, tıpkı yediğimiz gıdalara yaptıkları gibi. Normalde vücudumuzla uyumsuz olan inorganik maddelere vücudumuz uyumlu hale getirilecek. Böylece biyonik uzuvlara veya organlara yer açılacak. (Yarı biyolojik / Yarı Dijital )
- Dijital dünyanın yapı taşları 0 ve 1 (byte=bit) ile insan beyninin yapı taşları, hücreleri nöronlar bir araya getirilecek (beyne takılan çipler, bilgisayar işlemcileri, hafızalar) İnsanlar beyinlerine takılmış bilgisayarlar sayesinde "düşünce gücüyle" iletişim kurabilecek, "online" hale geçecekler.
- Ya atom? Bu resimde atom nereye oturacak? Nanoteknoloji ile yakından alakası olduğunu tahmin edebiliriz. CERN'deki parçacık deneylerinden sonra ortaya çıkacak bulgularda daha fazlasını göreceğiz herhalde. Ama bir tahmin yaparsak, büyük ihtimalle tek-boyutluluk, çok-boyutluluk ile ilgili bir şey olacağını düşünebiliriz.
Dediğimiz gibi, bu yukarıdaki üç maddeyi William Henry'nin programında kullandığı insan geçişi tanımından yola çıkarak biz kurguladık. Yalnız o programda bir öngörü de bulunuyor ki, onu yazmazsak, bu tabloyu abartmışız gibi gözükebilir. Oysa Bay Henry'nin dile getirdiği bir öngörüsü var ki, onu okuyunca bize hak vereceğinizi düşünüyoruz.
Bildiğiniz üzere, bugün kullandığımız internet, CERN'de oluşturuldu. Teknik altyapısı, CERN laboratuvarlarında geliştirildi. Bay Henry' göre bugün, CERN'de yeni bir "internet doğmak" üzere. "Grid" olarak adlandırılan bu sistem, LHC deneyinde ortaya çıkan muazzam büyüklükteki verileri analiz edebilmek için geliştirildi, keza klasik bilgisayar sistemleri bu işin altından kalkabilecek düzeyde değildi. Özel üretim binlerce bilgisayarın fiberobtik bağlantı ile birlikte çalıştığı bu sistem, internetin geleceği. William Henry aynen şöyle diyor: "Internet bir bisikletse, Grid Harley Davidson'dur". Bu analojiden sadece şu anlamı çıkarmak yanlış olur: Grid çok daha hızlı bir internet. Hayır. William Henry, Grid'in çok gelişmiş bir yapaya zekanın temelini oluşturacağını, bu yapay zeka sayesinde, beynimize takacağımız çipler arasında iletişimin mümkün kılınabileceğini öngörüyor. Grid ile ilgili bu bilgilere, bu öngörüye nasıl eriştiğini bilemiyoruz. Tamamen spekülatif de olabilir, William'ın CERN'deki bağlantılarından edindiği bilgilere de dayanıyor olabilir. Önemli olan, yukarıda çizdiğimiz tablonun kendi içersinde ne kadar uyumlu ve tutarlı olduğu. Biz bu korkunç tabloyu ilk kez William Henry'den duymadık. Ama CERN ile alakasını ilk kez ondan duyduk. Anlaşılan o ki, sadece LHC ile yapılan deneyler değil, o deneyleri anlayabilmek için geliştirilen teknolojiler de bazılarının ağzını sulandırmış durumda...
www.iyibilgi.com özel
alıntı